Pozitif bilimler
öngörülebilirlikten bahseder, istatistiki trendler bu bağlamda candır. Ekonomi
olsun, tıp olsun, mühendislik olsun hepsinde, istatistik insanların öngörme
isteğine hizmet eder. Elimizde yeteri kadar
data varsa, bir trend oluşturabilir ve geleceğin kabaca nasıl olacağını
öngörebiliriz. Eğer “insan”ın geleceği tahmin edebilme dürtüsü evriminin bir
parçası ise, istatistiğin çıkış noktası da bu dürtüyü tatmin etmek olabilir.
Bilemiyorum, istatistik tarihi araştırması yapmak gerekebilir bu soruya yanıt
bulabilmek için.
Teoride “öngörülebilirlik”in getirdiği GELECEĞİ
TAHMİN ETMEK mümkün olsa da, gerçek hayatta bu çok da mümkün değil anladığım
kadarıyla…
Uhrevi tarafa veya sosyal cepheye
yüzümüzü çevirince ise, “öngörülemezlik” ile karşı karşıya kalırız. Yaşamın öngörülemezlik
üzerine inşa edilmesi gerektiği vurgulanır. Hayatta her an, her şey olabilir ve
biz insanlar kontrolü elden bırakmalıyız, kabullenici olmalıyız, tevekkül
etmeliyiz ki huzursuz bir ruh olmayalım. Gelecegi istesek de öngöremeyiz,
planlar yapmamalıyız, yaşamımızı değişkenlik üzerine kurgulamalıyız…
Teoride “öngörülemezliğin” getirdiği KABULLENİCİLİK mümkün
olsa da, gerçek hayatta bu çok da mümkün değil anladığım kadarıyla…
Ne o çok sevdiğim istatistiğin
bana öğrettiği kadar ileride neler olabileceğini tahmin edebilmek istiyorum, ne
de o çok sevdiğim spiritüelliğin bana öğütlediği kadar pasif bir kabullenici
olmak…
Ne sizi tahmin edebilmek adına üzerinize
görünmez bir baskı uygulamak istiyorum, ne de sizden o derece hiçbir şey
beklemeyerek de kendi üzerime sizin bir görünmez baskı uygulamanızı istiyorum…
Ne sizi öngörmeye çalışıp
yaratmaya çalıştığınız “gizemi” zedelemek istiyorum, ne de "hiç bir zaman öngörülemeyecek
kadar gizemli” olduğunuzu bana zorla kabul ettirmenizi istiyorum…
Sadece neyin öngörülemez olduğunu bulmaya çalışıyorum ki, “kabulleniciliğim” benim özgür irademin bir
sonucu olabilsin…
Tesadüfler Kraliçesi

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder