Hakkımda

Fotoğrafım
Merhaba! Ben "Tesadüfler Kraliçesi"...Hayatta bir cok seyin tesadüf olduguna inanıyorum. Tesadüfen tanıştığım ve sevdigim insanların hayatımda varlıklarını sürdürmeleri benim için çok önemli...Tesadüfen sevdiklerimle, "merak" duygumun bir sonucu olarak, üzerine düşündüğüm seyleri paylasmayı da seviyorum... Bu blogu okuyorsanız, muhtemelen tesadüfen tanıştıgım ve sevdiğim bir insansınız...

12 Eylül 2012 Çarşamba

Günebakan...


Gecen ait olma duygusunun ne kadar insani bir duygu olduğu üzerine bir şeyler okudum. "Upuzun ağaclar, bir yandan isiğa uzanirken, öte yandan derinlere kok salarlar..." diyordu. Ve çoğu zaman köksüzlüğüyle övünen ben, bazen de bana bunun ne kadar da şifalı gelmediğini düşündüm. Fazlasıyla mevcut olan vefa duygumun, derinlerde bir “kök” arayışından kaynaklandığını düşündüm. Bunu okurken Gökçeada-İstanbul yolundaydım ve üzerine düşünmek için kafamı kaldırdığımda alabildiğince sapsarı günebakan tarlalarından geçiyorduk… 

Biyoloji dersinde sözlüde en sevdiğim bitkiyi sormuştu bir keresinde Herr Baumer, orta ikideyken Almaya’da. Kendince espirili bir giriş yapacaktı, detayları hatırlamasam da yapraklarla ilgili bir konuydu. “Sonnenblumen, Herr Baumer” diye cevap vermiştim. Şaşırıp, “neden?” diye sormuştu Herr Baumer. “Benim geldiğim yerde onlardan çok var, arkadaşlarımı hatırlatıyorlar” demiştim. Maalesef konu yapraklardan sapmıştı ve Herr Baumer sözlü için istediği girişi yapamamıştı… En önünde oturduğum Gökçeada-İstanbul otobüsünde, düşünmek için kafamı kaldırıp pencereden baktığımda gördüğüm günebakanlar, Herr Baumer’i hatırlattı bana…

Geldiğim yere geri döndüm ve hala günebakanları çok seviyorum, fakat farklı bir maneviyatla. Seviyorum çünkü ışığa dönüyorlar yüzlerini ama yere de sabitler! Yüzlerini ışığa doğrulturken, topraktan güç alıyorlar aslında. Umut ederken, bir yere tutunmak gerektiğini simgelerler. Bilirler toprak ana bırakmaz onları kolay kolay, rüzgâr onları savuramaz kolay kolay, hoyratça estiği yöne. Onlar kök saldıkları yerde ışığı ararlar, rengârenk… Umut ederler güneşe ulaşmayı. Ama bilmezler güneşe asla ulaşamayacaklarını... 



Şanslı olan köklü günebakanlar keşfeder güneşin nerede oldugunu; yanında umutla ışığı arayan diğer köklü günebakan'a bakmaya başlar!  Bu şanslı köklü günebakanlar birbirlerine bakarlar köklerinden ayrılmadan, ışığı birbirlerinde ararlar ve güneş ikisine birden göz kırpar…  Ömürleri dolunca ise, hayatları boyunca peşinden koştukları güneşe yavaşça boyunlarını büküp, kafa kafaya vererek kökleriyle toprakta kaybolur bu şanslı olan köklü günebakanlar…   

Ama biz köksüzler aydınlığa dönerken yönümüzü, köklerimiz olmadığından havalanıyoruz semaya doğru. Güzel geliyor yükselmek havaya doğru başlarda. Ne güzel geliyor yavaş yavaş havaya doğru çıkmak. Olanı biteni tepeden izlemenin kibriyle bakıyoruz dünyaya, tek başımıza. Kendimizi ayrıcalıklı hissediyoruz, çünkü herkes oldukları yerde, kıpırdayamadan debelenirken ışığa doğru, biz ona adım adım yaklaşıyoruz gibi geliyor. Yükseliyoruz… Fakat esen en ufak bir rüzgârda alabora oluyoruz. Rüzgârın şiddeti savrulduğumuz yeri belirliyor. Köksüzlüğümüzü rüzgâr estiğinde anlayabiliyoruz ancak; savrulurken. Can çekişiyoruz savrulduğumuz ve düştüğümüz yerde…

Şanslı olan köksüz günebakanları bir bilge bulur ve özene bezene alıp onu toprağa eker, zaman zaman sular.  Çünkü biliyor bu bilge kökü olmayan canlı ışığı arayamaz, ışığa ulaşmanın umudunu sürdüremez gönlünde.  Bu bilge biliyor köksüz günebakanlar savrula savrula düştükleri yerde bükerler boyunlarını, solar çiçekleri…  Çünkü biliyor bu bilge yaşamın özünde kök salabilmek vardır, hayattan güç almak için, ışığı arayabilmek için…  

Benim bilgem kim bilemiyorum ama beni bulduğunda başka bir günebakanın yanına eksin isterim; ben onda, o bende ışığı arasın; ben onun, o benim yanımda derinlere kök salsın… Ve artık daha fazla savrulmayalım; ülkeden ülkeye, şehirden şehire, gönülden gönüle…

Tesadüfler Kraliçesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder