13 yaşındaydım, telefon gelmişti ve
kuzenimin vefat haberi gelmişti… Askerdeydi, trafik kazası geçirmiş. Biz ise o
sırada Almanya’daydık, geleli daha 1 sene olmuştu ve ben yeni yeni alışmaya
başlamıştım. O ise, diş hekimiydi ve yeni mezun olmuştu.
Selçuk Abim, lisenin bir kısmında biz
Edirne’de oturduğumuzdan bizde kalmıştı. O zamanlar Trakya’da bir tane Anadolu
Lisesi vardı ve civardaki ilçelerden gelenler Anadolu Lisesi’ni
kazanabilirlerse Edirne’da yaşamak zorundaydılar. Keza Selçuk Abim de bir süre
bizde kalmıştı, sonra yurda geçmişti ama lise sonda annemle matematik çalıştıklarından
hep bizde kalmıştı. Annemin meşhur “ÖYS kampının” bir üyesi olmuştu. Başarılı
da olmuştu; Marmara Diş Hekimliğini kazandığı için tabii ki ailede herkes
mutluydu.
Vefat haberi geldiğinde kısacık
hayatımda ilk defa “hayatıma dahil olan birinin artık nerede olduğunu bilmeme
fikrinin” ölümle eş anlamlı olduğunu düşünmüştüm. Olayı tam idrak edememiştim
aslında, anlamaya çalışıyordum; birinin “ölmesi” ne demek? “Televizyonda
sürekli ölüm haberleri izliyoruz ama yakınımızdaki biri ölünce demek ki daha
çok ölmüş oluyor” diye düşünmüştüm. “Daha çok ölmek” ne demekti peki?
Kuzenimin çok sevdiği bir şair varmış ve
Nermin Teyzem (Selçuk Abimin annesi) bu kişiden mezar taşına yazmak için bir
dörtlük rica etmiş. O zaman aklımda kalmamıştı ismi bu kişinin sonra da Nermin
Teyzem’e sormadım, bazen bazı şeyleri sormanın bir anlamı olmadığını düşünürüm.
Bu da öyle anlamsız bir soru olacaktı işte. Bu kişi bir şey yazmamış ve Nermin
Teyzem çok üzülmüştü, annemle telefonda konuşurlarken duymuştum. Demek ki şair
için Selçuk Abim daha çok ölmemişti…
O zamanlar kendimi yalnız hissettiğimden
çok yazı yazardım; günlük, mektup, şiir, hikaye vs vs… Maalesef şiirlerim bile
vardı, platonik olarak hoşlandığım çocuklara yazardım. O çocuklar onlara şiir
yazmış olan birinin varlığından haberdar olsalar ve ben ölsem acaba onlar için
“daha çok ölmüş” olur muydum? Pek sanmıyordum… “Demek ki” demiştim o
zamanlar, “birinin daha çok ölmesi için bizim ne hissettiğimiz mühim olan.” 13
yaş için pek de fena bir neden sonuç ilişkisi sayılmazmış, şimdi geriye
baktığımda…
Aslında o ismini hatırlayamadığım şaire
ben o kadar da kızmamıştım. Bunun yerine kendim Selcuk Abim için bir şey
yazmıştım. Çok çocukça olsa da, benim için Selçuk Abim’in “daha çok öldüğünü”
dünyaya sessiz bir serzenişle ifade etmenin bir yoluydu belki de. Kim bilir?
Anneme göstermiştim ve o da Nermin Teyzem’e söylemiş ve çok mutlu olmuş. Benden, 13 yaşındaki benden, yazdığımı onlara göndermemi rica etmişlerdi…
Selçuk Abim’in mezar taşında benim
yazdığım dörtlük durur…
“Şu an nerede olduğunu bilmiyor olsam
da” şeklinde bir kısım vardı. Türkiye’ye yollarken, annem orayı çıkartmam
gerektiğini, Türkiye’de insanların askerdeyken ölen kişilerin şehit olduğuna ve
şehitlerin cennete gittiğine inandıklarını söylemişti. Ve o kısmı çıkartmıştık...
Anlayamamıştım, hala da anlayamıyorum….
Ben aslında Selçuk Abim'in benim
için, o ismini hatırlayamadığım şairden "daha çok öldüğünü" anlatmaya
çalışıyordum, 13 yaşındaki bir çocuğun soru işaretleriyle...
Tesadüfler Kraliçesi


