Kapı çaldı. Çok ısrarlı değil ama, sakince, yavaşça, içerdekini boğmayacak şekilde. İçerdeki “kim o?” diye seslenir. “Benim” der dışardaki. “Sen kimsin?” sorusu takip eder bu durumlarda. Özellikle de sakince çalınıyorsa kapı! Eger israrli ve boğucu bir sekilde calınsaydı kapı muhtemelen “ben”in kim oldugu merak edilmeyecekti, demirden perde açılmadan önce. Fakat biri kapınızı yavaşça, sessizce çalarsa ve kim olduğuyla ilgili soruya sadece ve sadece “benim” derse, daha çok sorguya ve suale maruz kalır...
Kalabalık bir yerde; yeni bir sınıf, yeni bir iş, yeni bir ... Yeni bir şey işte... “Merhaba! Ben bilmem kim!” deriz. Hemen akabinde, kendimizle ilgili en çarpıcı hikayeleri anlatmak isteriz, aceleyle, çarçabuk, hemen! Ne kadar harika bir insan oldugumuz, ne kadar başarılı olduğumuz, ne kadar şöyle oldugumuz ne kadar böyle oldugumuz...
Bu durumlarda hep söyle bir sahne belirir gözümün önünde: Biri sokakta kalmış, sırılsıklam. Bir apartmana sığınmak ister. Apartman kapısını yoklar. Tokmaklı oldugunu görür ve aslında hiç umudu olmamasına ragmen şansını dener. Bilirsiniz, tokmaklı kapılar genelde dışarıdan açılmazlar. Fakat bu açılır. Şaşırır! Gider, 3. kata çıkar. Çünkü 3. katlar alttan-üstten ısınıyordur, daire diğerlerine gore daha sıcaktır. Dışarıda üşüdüğü için fazlasıyla, sıcak olma ihtimali en fazla olan eve yönelir, ister istemez... Kapıyı çalar! Israrlı ve boğucu bir şekilde... İçerdeki bazen “kimsiniz?” diye sorar, eger tokmaklı dış kapı aslında işlevini çoktan yitirmiş ve bu biliniyorsa. Eger tokmaklı dış kapı, normalde çalışıyor ama sadece bir süreden beri bozuksa ve bu içerdeki tarafından bilinmiyorsa, “kimsiniz?” sorusu bilinçsiz olarak atlanır, zira bilindik bir simadır nasıl olsa. “Kimsiniz?” sorusuna, eger soruluyorsa, elbette “benim” cevabı gelir. Telaşla kapı açılır. Gerçekten “o” mudur dışardaki? O aslında sadece yagmurdan kaçtığı için, ıslandığı için, ve sadece ve sadece 3. katlar sıcak oldugu için sizin kapınızın önündedir...
Samimiyetle “benim” diyebilmek, size kim oldugunuz sorulunca, sanırım hiç birimiz için kolay bir sey değil. Her seyden önce samimiyetinizi bile kanıtlamanız beklenir, sonra onca sorgu sual silsilesi. Evet, savunmasız oldugunu düşünür bir çok insan; kendini fazla ya da az değil, sadece oldugu gibi anlatırsa. Sahte kimlikler, sahte böbürlenmeler, sahte hikayeler yaratıp orada başrol oyuncusuymuş gibi kendimizi kaptırırız. Sahte şakşakçılarımız da olur elbet ki onlar devreye girebiliyorsa demek ki hastalığımız iyice ağırlaşmıştır. Sonra bu sahte sacma sapanlık içerisinde çok sağlam bir zırhımız oldugunu düşünürüz; fazlasıyla maskülen ya da fazlasıyla feminen...
Belki de bu kendini bilmezler sebebiyle aslında manası güzel olan “ego”, sevimsiz bir özellik haline geldi...
Tesadüfler Kraliçesi
