Hakkımda

Fotoğrafım
Merhaba! Ben "Tesadüfler Kraliçesi"...Hayatta bir cok seyin tesadüf olduguna inanıyorum. Tesadüfen tanıştığım ve sevdigim insanların hayatımda varlıklarını sürdürmeleri benim için çok önemli...Tesadüfen sevdiklerimle, "merak" duygumun bir sonucu olarak, üzerine düşündüğüm seyleri paylasmayı da seviyorum... Bu blogu okuyorsanız, muhtemelen tesadüfen tanıştıgım ve sevdiğim bir insansınız...

6 Mart 2011 Pazar

Ezici çoğunluk...

Yasıtlarımının genelde hep aynı tarz bir düzeni var; bir şehirde doğulur, lise orada bitirilir, sonra İstanbul’a üniversiteye gelinir, üniversite bittikten sonra İstanbul’da iş bulunur ve hayat başlar... Çalışmaya başladıktan 2-3 sene sonra evlenilir, ya üniversiteden beri birlikte olunan biri ile ya da iş yerinde tanışılan biri ile. Bu düzenden gelen insanlar genelde birbirini çok iyi anlar, çok iyi arkadaş olur ve çoğunluktadırlar hatta “ezici çoğunluk” da denilebilir...

Benim ise hayatım biraz değişik seyretti ve dolayısıyla “ezici çoğunluğun” un bir parçası olamadım ve olamıyorum...Insanın hayatında köklü değişimler yaşaması onu hem çok derinden sarsıp ala bora ediyor hem de onu olgunlaştırıyor bence. Orta okulda dilini bile bilmediğim bir ülkeye, Almanya’ya, aniden taşınmam, bütün sevdiklerimi geride bırakmam ve orada sıfırdan herseye baslamam çok sancılı olmuştu ama bana cok sey kattığından da suan 28 yaşındayken eminim. Bir süre sonra geri döndük ama yine bıraktığımız şehre değil başka bir şehre...Lise burada bitti ve üniversite için yine başka bir sehir; İstanbul... O dönemde “ben artık sehir-ülke değişikliği istemiyorum” desemde,  olmadı ve tercih listemdeki tek İstanbul seceneği tutmuştu bile...İstanbul’da üniversite bitti ve Londra’ya gittim, 1 sene de orada kaldım, ve bu sefer ilk defa bıraktığım şehre geri döndüm; Istanbul... Dedim ya “ezici çoğunluğun” bir parçası olamadım, bıraktığım şehre ilk defa geri döndüm ama “ezici çoğunluk” ile cok zor baristim ya da belki de hala barisamadim...

Aslında bana sorarsanız güzel şeyler ögrenmiştim ben bütün bu yolculukarım esnasında. Almanya’da din dersleri seçmeliydi ve ben inançsızların gittiği etik dersine giderdim. Orada hocamız bize insanların “iyi ve güvenilir” olduğundan yola çıkmamız gerektiğini anlatmıştı. Ne kadar güzel di mi? Biriyle tanıştığınızda, size sürekli zarar verecekmiş gibi, potansiyel suçlu gibi onlara yaklaşmamak, açık olmak, yargılayıcı olmamak...  “Ezici çoğunluk” pek sevmedi bunu.... Hayatımda ilk defa uyum sağlamada zorlandim... Aslında tanidiğımı düşündüğüm bir yerde, bırakıp geri döndüğüm bu şehirde, Istanbul'da...

“İnsan ki eşrefi mahlukattır, içindeki semavi özü keşfetmekle yükümlüdür. Çıkacaksın yollara, kendine doğru git gidebildiğin kadar. Keşif boynumuzun borcudur. Kendimizi keşfetmek, aşkı keşfetmek, dünyayı keşfetmek, Öteki'ni keşfetmek…”  Hepimizin içinde semavi bir öz var bence... İnsanların hayatına değer katanlardan olmak istesek, onları yok eden taraf olmaktansa. Okudugumuz bir kitap, ürettiğimiz bir düşünce ile insanların ufuklarını açsak ne olur?

İçler nefret ve kin dolu... Bizim kültürümüzde son derece belirgin olan bu ketumluğun, güç gösterme hırsının sebebi nedir? 

Bana sorarsanız kendine güvensizlik... 

Kendine bile güvenmeyen bir insan diğer insanlara nasıl güvensin? 

Tesadüfler Kraliçesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder