Hakkımda

Fotoğrafım
Merhaba! Ben "Tesadüfler Kraliçesi"...Hayatta bir cok seyin tesadüf olduguna inanıyorum. Tesadüfen tanıştığım ve sevdigim insanların hayatımda varlıklarını sürdürmeleri benim için çok önemli...Tesadüfen sevdiklerimle, "merak" duygumun bir sonucu olarak, üzerine düşündüğüm seyleri paylasmayı da seviyorum... Bu blogu okuyorsanız, muhtemelen tesadüfen tanıştıgım ve sevdiğim bir insansınız...

12 Şubat 2012 Pazar

11. Kat

Penceremden bakıyorum dışarıya; ambulans sesi, çanak antenleri paslanmış binalar, gökdelenler, sadece minareleri gözüken camiler, elektrik direkleri, arabalar, alısveris merkezi... 11. kattan bakınca dünyaya, onca seyin arasında gözükmeyen tek sey insanlar... Tepeden bakabilmek böyle bir şey olsa gerek! Ve sanırım o sebeple rütbesi büyüdükçe insanların, gökleri delen binalardaki ofisleri de tepeye çıkıyor, diğer insanlar iyice görünmez olsun diye!

Görünmeyen insanlar ve görmeyen insanlar... Bugun dünyadaki insanları bu iki kategoriye ayırmayı düşündüm. Çoğumuz bu kategorilerden ilkine doğuyoruz ve sanki diğer kategoriye gecince sınıf atlamış sayılıyoruz. Ne tuhaf degil mi? Milyonlarca görünmeyen insan, “görmeyen insan” olmak için çabalıyor; yeri geliyor hak yiyor, yeri geliyor hakkı yeniyor, yeri geliyor savasıyor, yeri geliyor yeniliyor...

Görmeyen insan olmak... Herkes “görünmek” için “görmeyen” olunması gerektiğini sanıyor! Halbuki sadece görünmek istesek, ne olur? Görünsek ama görerek... Insanların aşkta olsun, işte olsun, bütün hayatlarında farkedilmeyi istediklerini anlayabiliyorum, hem de cok iyi! Görünmeyen olmamak adına görmeyen pozisyonuna geciyoruz, kendimizi garantiye almak için. “Ya eger o görmeyen olursa, bari ben önce görmeyeyim ki, görünmeyen o olsun...” iç sesi hortlar bir yerlerden.

“İlk seni seviyorum diyen kaybeder” diye de bir laf vardır di mi, dünya üzerindeki bütün ilişkileri bir savaş meydanına dönüştürmek için söylenmiş adeta! Neyi kaybediyoruz ben bunu cok merak ediyorum? Görmeyen olma çabasından ibaret bunların hepsi çünkü görmeyen olunca insan rütbe kazanır! Bu kilişelerle gelinen nokta da ortada; dram...

Rütbe sahibi oldukça, egosu okşandıkça  görmez insan diğerlerini, vicdanı erir, ruhu çürür!  Ama “cool” olduğu için de böbürlenir durur... İnsan bazen ne eksik!

Görünmeyen’ den, görmeyen olmaya çabalar insan, “gören” olmaya değil, ne yazık ki!

Tesadüfler Kraliçesi

Hassas Modern ve Hilim Sahibi Sıradan

Insan ne kadar eksik bazen; içgüdülerine yenik, sürekli arzularının peşinde, sadece kendisi odaklı…

İlk baktığınızda ”modern” bir hassasiyet ile karşılaşırsınız; duyarlıdır, son derece farkındalıklıdır, o kadar duygusaldır ki...  Canı yanmıştır, insanlara güvenemez olmuştur, hayat çok acımasızdır, o çabuk büyümüştür. Güya da son yaşanılanlar ona “ hilim ” vermiştir.  

Bu “modern hassas” insanlarla tanıştığımda nedense artık içimde bir acıma duygusu uyanıyor. Kötü şeyler yaşadıklarından filan asla değil, böylesine bencil bir dünyaları olduğundan ve öyle bir dünyada yaşadıklarından haberleri dahi olmadığından.

Duyarlılık… Modern hassasların duyarlılığı kendi gibi düşünenlerle ve kendi doğrularıyla sınırlıdır. Duyarlıdırlar çevreye, topluma, siyasete vs ama en yakınlarına da duyarlı mıdırlar? En yakınlarının canını yakmak istemeyecek kadar, bos hırslarıyla etrafındakileri ezmek istemeyecek kadar duyarlı mıdır, dürüst müdür? “Uzaktakileri sevmek kolaydır, mühim olan en yakınındakileri sevebilmektir” diye bir laf vardır. Bu modern hassaslar en yakınlarındakileri sahiden severler mi? Zaten banko yanında oldugunu bildiğini birini sevmeye devam etmek zordur, onlara özen gösterilmez artık genelde. Nasıl olsa onlar oradadır, o sevgi hep oradadır. Emek ile beslenen “özen” orada olmama ihtimali olana gösterilir…

Farkındalık… Farkındalık sadece içinde yaşamaya mahkum oldugumuz sistemin eksikliklerini desifre edip, öfkeyle eleştiriler savurup, “beni kandıramazsınız” demek midir? Ne kadar eleştirel olursak o kadar farkındalığı yüksek biri miyizdir? Kendimizin farkında mıyız? İçimize girip, o tünellerde dolaşır mıyız? Anlar mıyız neyi neden yanlış yaptık, karşı tarafı suçlamayı biraz olsun bir kenara bırakarak? Kendinin farkında olmayan insan, isterse dünyanın bütün hallerinin farkında olsun, duyarlı olabilir mi?

Alternatif çıkana kadar duygusaldır evet, modern hassas birey. Aşklarımızı, duygularımız ve derinliğimiz şekillendirmiyor artık, alternatifler ve arzular belirliyor. Çekici alternatifler yapay bir arzu yaratırlar ve genelde arzuları tarafından yönetilen bireyler, buhran üstüne buhran yaşayıp, yaşatırlar… Peki “hilim” bunun neresindedir? Kısa süreli arzuların peşinde, derinliği olmayan alternatiflerin şekillendirdiği tercihlere konu olmaktan koru bizi, Tanrım!

Modern hassas insanın “hilim” sahibi olduğuna inanmıyorum! Hilim ciddi derinliği olan bir meziyettir. Hilim emek ve zaman ister, özen ister, kimsede doğuştan yoktur, ince ince işlenir yıllar içerisinde. Sabır, hoşgörü, bağışlayıcılık erdemleri gerekir. Bir yaşanmışlık gerektirir elbet ama kendine dönüp kendini irdemeyi gerektirir hilim, etrafı irdeleyip eleştirip, suçlamaktan ziyade.  Erdem sahibi oldugunu düşündüğüm insanlara baktığımda, hiilim sahibi olduklarını görürüm hep, bireyi odak noktasına alıp sadece kendi istekleri ve arzuları odaklı yaşamıyorlar. Yanlarındaki insanlara kaygan bir zeminden ziyade, güven veren; etraflarına yerli yersiz saldırmaktan ziyade, onları dinlemesini bilen; en yakınlarına gelişigüzellikten ziyade derin bir "özen" verebilen insanlar oluyorlar…

En yakınımızın hassas bir modern mi, yoksa hilim sahibi sıradan biri mi olmasını isteriz? Biz hangisini yeğliyorsak, karşımızdakine de onu verebilmeliyiz, sanırım…

Tesadüfler Kraliçesi