Penceremden bakıyorum dışarıya; ambulans sesi, çanak antenleri paslanmış binalar, gökdelenler, sadece minareleri gözüken camiler, elektrik direkleri, arabalar, alısveris merkezi... 11. kattan bakınca dünyaya, onca seyin arasında gözükmeyen tek sey insanlar... Tepeden bakabilmek böyle bir şey olsa gerek! Ve sanırım o sebeple rütbesi büyüdükçe insanların, gökleri delen binalardaki ofisleri de tepeye çıkıyor, diğer insanlar iyice görünmez olsun diye!
Görünmeyen insanlar ve görmeyen insanlar... Bugun dünyadaki insanları bu iki kategoriye ayırmayı düşündüm. Çoğumuz bu kategorilerden ilkine doğuyoruz ve sanki diğer kategoriye gecince sınıf atlamış sayılıyoruz. Ne tuhaf degil mi? Milyonlarca görünmeyen insan, “görmeyen insan” olmak için çabalıyor; yeri geliyor hak yiyor, yeri geliyor hakkı yeniyor, yeri geliyor savasıyor, yeri geliyor yeniliyor...
Görmeyen insan olmak... Herkes “görünmek” için “görmeyen” olunması gerektiğini sanıyor! Halbuki sadece görünmek istesek, ne olur? Görünsek ama görerek... Insanların aşkta olsun, işte olsun, bütün hayatlarında farkedilmeyi istediklerini anlayabiliyorum, hem de cok iyi! Görünmeyen olmamak adına görmeyen pozisyonuna geciyoruz, kendimizi garantiye almak için. “Ya eger o görmeyen olursa, bari ben önce görmeyeyim ki, görünmeyen o olsun...” iç sesi hortlar bir yerlerden.
“İlk seni seviyorum diyen kaybeder” diye de bir laf vardır di mi, dünya üzerindeki bütün ilişkileri bir savaş meydanına dönüştürmek için söylenmiş adeta! Neyi kaybediyoruz ben bunu cok merak ediyorum? Görmeyen olma çabasından ibaret bunların hepsi çünkü görmeyen olunca insan rütbe kazanır! Bu kilişelerle gelinen nokta da ortada; dram...
Rütbe sahibi oldukça, egosu okşandıkça görmez insan diğerlerini, vicdanı erir, ruhu çürür! Ama “cool” olduğu için de böbürlenir durur... İnsan bazen ne eksik!
Görünmeyen’ den, görmeyen olmaya çabalar insan, “gören” olmaya değil, ne yazık ki!
Tesadüfler Kraliçesi
