Hakkımda

Fotoğrafım
Merhaba! Ben "Tesadüfler Kraliçesi"...Hayatta bir cok seyin tesadüf olduguna inanıyorum. Tesadüfen tanıştığım ve sevdigim insanların hayatımda varlıklarını sürdürmeleri benim için çok önemli...Tesadüfen sevdiklerimle, "merak" duygumun bir sonucu olarak, üzerine düşündüğüm seyleri paylasmayı da seviyorum... Bu blogu okuyorsanız, muhtemelen tesadüfen tanıştıgım ve sevdiğim bir insansınız...

26 Ocak 2011 Çarşamba

Özgür dünya, yalan dünyaya karşı!

Özgür olmak her şeyden önce senin dışındakileri de özgür bırakabilmektir; ruhlarını, düşüncelerini, davranışlarını, ONLARI... Geleneksel öğretilere uymak insana kendini emniyette hissettirir ama akıl ne kadar emniyette ise o kadar geriliyor demektir... Akıl, gelişmek için özgürlük ister !!! Kendini geliştirmek aklını geliştirmektir, düşünce yapını tazelemektir, kendini değiştirmektir...  

Tesadüfler Kraliçesi

2 Ocak 2011 Pazar

Güzel bir mesaj aldım!

Hayatıma yüksek lisans yaparken girdi, diplomamdan çok onunla tanıştığıma sevindim desem yeri var; Elif... Tanıdıkça çok sevdik birbirimizi, güzel güzel anılar biriktirdik ne Londra'sı kaldı ne Afirika'sı birlikte gezilmedik. Evlenecek Elif yakında, 3 yıldır birlikte yaşadığı Alman enişteyle. Ani bir kararla Londra'dan Frankfurt'a taşındılar. Dünyanın en tatlı, en kısa boylu çifti.. :) Seni çok seviyorum, Elif... Çok da özledim...

Aşağıdaki mesajı yollamış bana yeni yıl için, benim çok hoşuma gitti ve paylaşmak istedim... Umarım hiç kimsenin değnekten atı eksik olmaz...

İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verirler.  Piknik yerine vardıklarında anne yemeği hazırlarken, çocuklar babalarıyla birlikte yürüyüşe çıkar.  Uzun bir yürüyüşten sonra  oldukça yorulan küçük çocuk yalvarırcasına bakan gözlerle, 'Babacığım çok yoruldum. Lütfen beni kucağında taşır mısın?' der. Baba; 'Ben de yorgunum oğlum'' der demez çocuk ağlamaya başlar. Baba tek kelime etmeden ağaçtan bir dal keser.  Dalı bıçakla biçimlendirip, çocuğa zarar vermeyecek biçimde yontar.  Sonra dalı oğluna verir. 'Al oğlum, sana güzel bir at' der.  Çocuk sevinçle dal parçasından yontulmuş ata biner ve sıçrayarak, ata vurarak annesinin yanına doğru gitmeye başlar.  Babasını ve ablasını geride bırakmıştır bile... Baba gülerek kızına: 'İşte yaşam budur kızım.  Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin.  İşte o zaman kendine değnekten bir at bul ve neşe ile yoluna devam et.  Bu at, bir arkadaş, bir şarkı, bir çiçek, bir şiir yada bir çocuğun tebessümü olabilir.' der

****Değnekten atınız hiç eksik olmasın.****

1 Ocak 2011 Cumartesi

"Otuz iyidir; çünkü..."



Okudugumda cok hosuma gitmişti. Gecen gün, 1-2 arkadaşımın yaşlanmaktan korkmaları üzerine onlar için buldum ve tekrar okudum. Okudukça daha çok hoşuma gitti nedense...Ve paylaşmak istedim, gelecek yaşlarımıza hayıflanmak yerine onlara umutla bakabilmemiz ve barışık olabilmemiz için...

   Çünkü, yirmiler bitmiştir. Ne yapacağını bilememenin, rüzgarlara kapılıp kendini tanımadığın kıyılarda bulmanın, o kıyılardan tekrar kendine dönmeye çalışmanın yaşları yirmiler, nihayete ermiştir. 
    Başka başka adamların ve kadınların peşinden kendinden epey uzaklara gidip, sonra o tanımadığın yerlerden kendine dönmeye çalışmadın mı?
    * * *
    Çünkü, artık çocuk değilsin. Çocuk kalmak üzerine yapılan edebiyatları koy bir kenara, hepsi saçmadır aslında. Büyümek iyidir. Çocuklar insana yakışmayacak kadar acımasız olabilirler. Çocuklar insanlara hak etmedikleri merhametleri gösterebilirler. Çocuklukla ilgili bir tek "şaşırmak yeteneğini" alabilirsin yanına. Almalısın, becerebilirsen mutlaka! 
    Çocuk sanıp seni aslında hiç de çocukça olmayan cümlelerini gürültüye getirmediler mi? Şimdi sen de "büyüklerin" arasındasın, sözlerinle onların ağırlığındasın.
    * * *
    Çünkü gövdenin bir rahiyası var artık; yaşadıklarından dolayı ağır ağır birikmiş. Uçuşamayacak kadar ağırsın şimdi. Kendini kaldırıp oradan oraya koymak istediğinde bunu nasıl yapacağını öğrenmiş olduğun için hafif. 
    Çakılıp kaldığın zamanlarda nereye, nasıl gidileceğini, varılacağını bilmediğin için donup kalmadın mı kendinin karanlıklarında? Şimdi sen kedine alışıksın. Dibe vuran hallerine, sonra nasıl çıktığına alışıksın. Şimdi artık sen kendinin düşmüş ve kalkmış hallerine tanıksın. 
    * * *
    Ömrün en güzel yerindesin. Gençliğin tatlılığıyla ihtiyarlamanın bilgeliği arasındaki en tepedeki noktada duruyorsun. İster yine uçuşur ister beğendiğin yerde durursun.
    Şimdi sen büyük yolculuklara hiç korkmadan çıkabilirsin. Şimdi sen tam kendine göresin.
    * * *
    Artık başkalarının senin hakkında düşündükleri de önemli değil. Sen artık bir kayalıksın, hayat eteklerine dalga dalga vuruyor. Sözler, kötülükler, su kabarcıkları gibi sönüveriyor. Sen yine orada duruyorsun. Rüzgar uğulduyor tepelerinde; sanki gülüyorsun. 
    Tin tin tini mini hanım gibisin. Peşinde bir rüzgarla yürüyorsun sanki. Sen yürüdükçe rüzgar estiriyorsun. Böyle hissetmek iyi geliyor ya da. Ama kendini sevme işini abartmayacak kadar da kendini biliyorsun. Efendisin, iyisin. Canın fena sıkılsa da ara sıra artık kendini tedavi etmeyi biliyorsun. 
    * * *
    Otuz iyidir. Çünkü sen otuzsun. Bu kadar. Kendinin tadına bakıyorsun. Dünyaya gelmiş ve yürümekte olan birisin. Bir gün gideceksin. Sen bu halin tadına bakıyorsun, bu gövdenin içinde olmayı, böyle bir beyin ve böyle bir kalp taşıyor olmayı elinden geldiğince deniyorsun. Şimdi sen artık abartmıyorsun. Abartmadığın için zaman daha az sürtünüyor sana. Sen artık daha ziyade tıngır mıngır cümleleri seviyorsun. Tıngır mıngır... Tıngır mıngır... Ellerini başının arkasına koyup, ayaklarını şöylemesine uzatıp dünyanın hallerine bakıyorsun. Dünya da senin hallerine... Otuz iyidir. Çünkü sen şimdi otuzsun!



Ece Temelkuran